Haftaya Bakış (253): CHP'de adaylık tartışması | Öcalan'ın açıklamasını beklerken

07.02.2025 medyascope.tv

7 Şubat 2025’te medyascope.tv'de yaptığımız Haftaya Bakış’ı yayına Tania Taşçıoğlu Baykal hazırladı

Ruşen Çakır: Merhaba, iyi günler. ‘Haftaya Bakış’a hoş geldiniz. Kemal Can'la, yine haftanın öne çıkan olaylarını konuşacağız. Kemal merhaba.
Kemal Can: Merhaba, Ruşen.

Ruşen Çakır: Mansur Yavaş’ın bu sabah basın toplantısı yapacağı söylendi, biz de merakla oturduk, baktık. Önseçimle ilgili soruları kabul etmedi. Daha önce, “Seçim tarihi belli olmadığı için aday belirlemenin erken olduğunu düşünüyorum. Türkiye’nin gerçek gündemi açlık ve yoksulluk. Bununla uğraşmamız lazım” demişti. Anladığım kadarıyla, önseçim olursa kazanma ihtimali olmadığını düşünüyor. CHP’nin cumhurbaşkanı adayının, parti üyelerinin oylarıyla seçileceğini biliyoruz. Mansur Yavaş'ın en büyük artısı, CHP'li olmayan seçmenden de oy alabileceği meselesi. En büyük artısı o. Dolayısıyla CHP içerisindeki üyelerle yapılacak bir önseçimden çıkması bence hiç mümkün gözükmüyor. Onun için çok hoşuna gitmediğini düşünüyorum, en azından geciktirilmesini söylüyor. Mansur Yavaş’ın o çıkışı, onu ikna edemediklerini gösteriyor bize. Normalde olması gereken nedir? Özgür Özel, Ekrem İmamoğlu, Mansur Yavaş’ın oturup aralarında ne olacağına dair bir karar vermeleri. Bir mutabakat olması lazım, ama belli ki o mutabakat yok. Bu, Mansur Yavaş'a rağmen alınmış bir ön seçim kararı. Bu kararı CHP'nin MYK’sı aldı bu kararı. O zaman tabii soru şu: Diyelim, Şubat ayında ya da Mart başında önseçim oldu. Zaten çok geciktirmeyeceklerini de söylüyorlar ve önseçimden Ekrem İmamoğlu çıktı. Mansur Yavaş ne yapacak? Sineye mi çekecek? Seçim zamanı geldiğinde ayrıca mı aday olacak? Bir taraftan, iktidar da bu meseleyi çok seviyor biliyorsun. Erdoğan en son uzun bir tweet attı. A Belediye Başkanı, B Belediye Başkanı gibi laflar. Dün de TGRT Haber'de insanlar toplanmışlar. Hesapta hepsi farklı fikirde insanlar. Ama hepsi Mansur Yavaş'ın en iyi aday olduğunda birleşmişler. Bunların içerisinde eski AK Partili de var, kendisini milliyetçi diye pazarlamaya çalışan bir profesör de var, eski CHP'li de var, o da var, bu da var. İktidar medyası ve iktidarın güdümünde olan, burada sözümona tarafsız, hatta muhalif medya da var. Tabii yine CHP'nin kazanabilecek adayı meselesine geldik ve bu, Erdoğan'ı çok memnun ediyor. Herhalde seçim anına kadar bu tartışma sürsün, mümkünse ikisi birden aday olsun ister. Sonra ne olur bilmiyorum.
Kemal Can: Evet. Bir partinin içerisinde kendi adayını belirleme süreci ya da kendi adayını belirleme sürecinin, ayağına dolanan bir sorun olmaktan çıkıp, bir avantaja dönüşmesi yahut iktidarın kullanabileceği bir enstrüman olmaktan çıkartılması için, elbette ki aktörlerin bir masa etrafında buluşup bir mutabakata varmaları ve birlik görüntüsünü, öyle geçici anlarda oluşan resimlerden ibaret olmayan sahici bir içeriğe kavuşturması gerekir. Ama daha önce başka partilerin de dâhil olduğu Altılı Masa ya da muhalefet ittifakı sürecinde de hep gördük ki bu denklemde yer alan aktörler, yani Altılı Masa, birlikte oturup, aylarca buluşup adaylık meselesini konuşmadan yürüdüler. Bu mesele de önemli aktörlerin birlikte oturup nihai bir uzlaşma zemini yaratmaları yerine, sürekli diğerlerinin problemlerini göstererek ya da kimi zaman medyayı, kimi zaman anketleri, kimi zaman söz konusu davaları işaret ederek, başka enstrümanlarla mutabakat yaratmaları veya diğer aktörleri elimine etmeleri üzerine bir strateji devam ediyor. Bu aslında 4-5 senelik bir mesele. Daha önce bu, Altılı Masanın, farklı partilerin olduğu bir masanın sorunu gibi görülüyordu, ama CHP'nin kendi meselesi olarak da aynı biçimde çalışıyor ya da iktidar tarafından çalıştırılıyor. İktidarın da bu konuda bunu kurcalayacak, kışkırtacak enstrümanları olduğunu, bunları kullandığını da biliyoruz.
Hatırlarsan, 2023 seçimi öncesinde de ‘’anketler mi, seçmen eğilimleri mi, yoksa muhalefet ittifakının ana partisinin tercihleri mi?’’ gibi tartışmalarda, hep, oturup bunun nihai mutabakatını konuşmak yerine, sürekli kamuoyu üzerinden birtakım tartışmalar açarak, ‘’kazanacak aday’’ tartışmasını masada yapmayıp, kamuoyunda yapmak gibi bir yol izliyorlardı. Şimdi de çok bir benzer bir durumla karşı karşıya kalıyoruz. Bu önseçim kararını geçen haftaki programda https://medyascope.tv/2025/01/31/5-tegmen-ihrac-edildi-video/ da konuştuk. Geçen hafta da bu konuyla ilgili bir yazı https://medyascope.tv/2025/02/02/turkiye-siyaset-muhalefet-stratejileri/ yazdım zaten. Bu ön seçim kararı, bu baskıyı hafifletmek ya da bu kozu iktidarın elinden almak için yapılıyor. Ama açıkçası çok hızlı davranıp bunu bir mutabakat üzerine kurulmuş olarak ilerletmeyince, tam tersine bunun tartışmayı bitirmek yerine devam ettiren ya da biraz daha kızıştıran bir yere doğru gitme riski var. Eğer CHP ya da muhalefet, adaylık tartışmasını kendisi için yük olmaktan çıkartacaksa, sadece bunun yöntemini belirlemek değil, yanı sıra bir mutabakat oluşturmak, üstelik de bunun gerekli adımlarını atarak, bunu kendisi için bir avantaja çevirmek zorunda. Denilen ne? “Erken seçimin adayı erken belirlenir.” Bu Özgür Özel'in cümlesi. Çünkü şu anda erken seçim Türkiye'nin önünde bir mecburiyet. “Biz iktidarı buna mecbur etmek için yola çıktık. İlk adımımız da aday belirleme.” Bu, kendi içinde mantıklı bir cevap gibi görünüyor. Ama bu mantıklı cevabın arkasını, hazırlanmış birtakım mutabakatlarla, kuvvetli bir uyum görüntüsüyle, bütün enstrümanları kullanarak erken seçim baskısını iktidarın üzerine yükleyen bir muhalefet performansıyla birleştirmeyince, senin biraz önce örneklerini verdiğin gibi, Erdoğan'ın, “Bunlar kendi meselelerini halledemiyorlar” aşağılamalarının, küçümsemelerinin konusu haline geliyor ve avantaj olmayı sağlamıyor, avantajı hâlâ iktidarın elinde tutuyor. Üstelik de dediğin gibi, Erdoğan, medyasından devlet gücüne kadar bir sürü araca sahip. Bu konuda muhalefetin, hakikaten daha derli toplu, erken seçim, adaylık meselesi, İmamoğlu’na, sayısı giderek artan davalarla yüklenmesi… Çünkü davalar da bunun bir parçası. Hep, ‘’Erdoğan İmamoğlu’ndan korktuğu için onu sıkıştırmaya çalışıyor’’ yorumu yapılıyor, hatta İmamoğlu’nun en son açıklaması ‘’Bu, Erdoğan’ın paniğini gösteriyor’’ oldu. Ama ben ondan o kadar emin değilim. Senin de söylediğin gibi, ben tam tersine, Erdoğan'ın, bu davaları panikten değil, elini güçlendiren bir enstrüman olarak kullandığını, sonuna kadar da bunu elinde tutmayı tercih ettiğini düşünüyorum.

Ruşen Çakır: Ben geçen gün yaptığım değerlendirmede https://medyascope.tv/2025/02/05/imamoglu-pes-eder-mi-video/ Erdoğan’ın pekâlâ Ekrem İmamoğlu’nu yargı eliyle siyasi yasaklı kılabileceğini söyledim.
Kemal Can: Şu anda üç tane siyasi dava var. Şimdi aday olarak açıklanırsa ‘’bunu yapamaz’’ deniliyor, bu, ayrı bir tartışma konusu. Şu anda elindeki imkânları arttırıyor. İmamoğlu’nun açıkladığı ,17 yıla kadar ceza istenen çeşitli davalar var, üç tanesi de siyasi yasak talebi olan iddianameler.

Ruşen Çakır: Belki yeni davalar da girebilir.
Kemal Can: Muhtemelen başka aktörlere de olduğunu biliyoruz. Dolayısıyla evet, tabii ki rakiplerini elimine etmek ya da rakiplerinin, güçlü bir rakip olması dolayısıyla özellikle İmamoğlu’nun önünü kesebilecek imkânlara sahip olduğunu göstermek gibi bir niyet var. Ama aynı zamanda biraz önce tartıştığımız konuyu kışkırtan bir tarafı da var bunun.

Ruşen Çakır: Tam da onu söylemeye çalışıyordum. Hakikaten, yargı eliyle Ekrem İmamoğlu’nun karşısına rakip olarak çıkmasını engelleme noktasına gelebilir. Çok emin değilim ama gelebilir. Hiç kimsenin de kalkıp, “Erdoğan kesinlikle yapmaz ya da yapar” diyebileceğini sanmıyorum. Son âna kadar bu opsiyonu elinde tutacaktır. Ama senin de dediğin gibi, buradaki en önemli husus dava, yeni dava, belki başka davalar. Muhtemelen o bilirkişi üzerinden yeni bir takım yolsuzluk, usulsüzlük iddiaları ve davalar. Bunlar sonuç olarak Ekrem İmamoğlu’nu savunmada tutuyor. Her ne kadar ‘’panik hâlinde yapıyor’’ deyip öne çıkmak istese de, sonuç olarak davaya cevap vermek zorunda. Ama buradaki sorun şu: İmamoğlu, Erdoğan'ın attığı, attırdığı adımları Erdoğan'la tartışıyor, ama muhatabı aslında Erdoğan değil, yargı. Başsavcı. Orada çok eşitsiz bir şey var ve Erdoğan bunun tadını çıkarıyor. Ne diyor? “Yargıya parmak sallayamazsın. Bunun benimle ne alakası var? Git yargıya söyle. Suçsuzsa ceza almazsın.” Bu, Ergenekon döneminde de vardı ya. “Gidersin, anlatırsın, yargı tarafsız yargı, seni bilmem ne yapar” diyor. Onun tadını çok çıkartıyor ve bence insanların hâlâ ‘’İmamoğlu seçime girebilecek mi?’’ diye düşünmesinin de tadını çıkartıyor
Kemal Can: Önseçimi bir avantaj olmaktan çıkartan bir şey. Diyelim ki önseçimden İmamoğlu çıktı, hatta mutabakatla çıktı. Ama bu şey gene duruyor olacak.

Ruşen Çakır: Orada bence şöyle bir husus olur, Kemal. Önseçimle çıkan bir adaya yasak getirdiği zaman, ki getirmez demiyorum getirir, o zaman, yerine gelecek olan aday her kimse, Mansur Yavaş ya da bir başkası, otomatik olarak fazladan belli bir güç alır. Çünkü yasağı getirdiği zaman, insanlar, ‘’korktu, onun için yasak getirdi’’ diyecekler. Ve bunun siyaseten bir cevabı olur.
Kemal Can: Kuşkusuz.

Ruşen Çakır: Ama yeter mi yetmez mi, onu bilmiyorum. Aslında yasak getirmek karşı tarafa birkaç puanı hediye etme gibi bir risk içeriyor. Normal şartlarda belki de en ideali şudur: Son âna kadar yasak olup olmayacağı belli olmayan bir adayla, onu olabildiğince yıpratıp girebilmek. Ama diyelim ki Mart ayında önseçimde Ekrem İmamoğlu’nun adaylığı açıklandı. Yargı Nisan ayında, “Bu yasaklandı” dedi. O zaman belediye başkanlığını da kaybediyor. Böyle bir durumda, en azından ilk aşamada Erdoğan'ın pek lehine bir durum olmaz. Ama tabii seçim 2 veya 3 yıl sonra olacaksa onu bilemem. Ama burada acı olan husus, Erdoğan'ın yargıyı elinde istediği gibi kullanabileceği bir araç olarak görebilmesi… İstersen diğer konulara geçelim Kemal.
Kemal Can: Aslında bunların hepsi birbiriyle alâkalı. Senin söylediğin gibi, siyaset dizaynında yargıyı bir silah olarak kullanması yeni değil ve bunun devam ettiğini görüyoruz. Bunun, çok açık siyasi bir kullanım olduğunun da herkes tarafından gayet kabul edilen, bilinen bir tarafı var. Birincisi, iktidarın umduğu şey, bu yıl göstergelerdeki kötü gidişat devam etse bile, ekonomi tablosunun seneye nispeten biraz daha toparlanabileceği fikriydi. Onun da yeni güncellenen verilerle artık pek de öyle olmayacağı görünüyor ve zaten ekonomiden kaynaklanan baskı artıyor üzerinde. İkincisi, bu adaylık meselesi. Şu anda muhalefetin adayı tartışılıyor ve muhalefet, adayını tartışmaktan başka bir şey yapamaz gibi gösteriliyor. Ama aslında adaylık krizinin iktidar tarafında olması lazım. Çünkü teorik olarak aday olamayacak ve adaylığa hevesliliği her hâlinden belli bir Erdoğan var ve erken seçim olmadığı takdirde, teorik olarak şu anda aday olamaz durumda.  Üçüncüsü de, bütün bunları bağlayan erken seçim ve CHP'nin artık hedef olarak koyduğu şey. Bu üçüyle ilgili meseleyi bir bütün hâlinde iktidarın üzerinde bir baskıya dönüştürecek bir performansa ihtiyaç var. Ama şu anda bütün bu meselelerle ilgili baskı hâlâ muhalefetin üzerinde. Yani burada yanlış bir taraf var. Şu anda bu söylediğim iktidarın sorunu olan bu başlıkların hepsi, muhalefetin problemi gibi muhalefetin üstünde duruyor. Adaylık krizi orada, ‘’yeterli güçlü muhalefet yapıp ekonomik sorunları yansıtamıyor’’ eleştirisi orada. Ekonomik krizi, ekonomik sorunları yaratan değil, buna cevap üretemeyeni tartışan bir kamuoyu yaratmak. Üstelik bir de erken seçim… Kendisi de arada bir, “Erken seçim sizin ilacınız” diye bir şey atıyor, ama aslında teorik olarak erken seçime ihtiyacı olan Erdoğan. Erken seçimi zorlayamayan da yine muhalefet. Dolayısıyla bu denklemi değiştirmek gerekiyor, problem burada kilitleniyor.

Ruşen Çakır: Devlet Bahçeli konusuna gelelim: Önce, Devlet Bahçeli’nin grip olduğu söylendi, sonra kalp kapakçığının değiştirildiğini açıkladılar.  Geçen Salı günü grup toplantısı yapamadı. Önümüzdeki hafta yapabilir mi bilemiyorum. Ama orada şöyle bir şey geliyor akla, çok kritik bir soru tabii. Biliyorsun, Öcalan'ın bu ay içerisinde bir açıklama yapması bekleniyor.
Kemal Can: Evet, bu, birçok kaynaktan, iktidar tarafından da, Kürt tarafından da çeşitli zamanlarda tarihlendi. Şubat’ın ortalarında bir zamanda…

Ruşen Çakır: 15’i olmayacağı kesin.
Kemal Can: Evet, ama Şubat sürekli işaret edilen bir tarihti.

Ruşen Çakır: “Bunu en çok isteyen, zaten en çok tetikleyen kişi Bahçeli. Şimdi sağlık nedeniyle kamuoyunun karşısına çıkamazsa bu nasıl olacak?” diye bir soru var. Onun dışında da tabii, “Bu nasıl olacak?” sorusunun birçok ayağı var. Erdoğan hâlâ topa tam girmiş değil. Hakan Fidan ilginç bir şekilde olayı üstlenmiş gibi gözüküyor. Olayın bir Suriye ayağı var. Belki de merkezde Suriye var. Ahmed eş-Şara Ankara’ya geldi. Erdoğan basın açıklamasında, “Terörle mücadele konusunda mutabık kaldık” diyor, değil mi? Ama adam hâlâ terörist listesinde. Herhalde yakında listeden çıkar. Peki, Erdoğan ‘’terörle mücadele’’ derken hangi teröristi kastediyor? İŞİD'i kast etmiyor, YPG'yi kastediyor. Ama Ahmed eş-Şara YPG'yi, PYD'yi terör…
Kemal Can: Gerçi İŞİD’i de kastediyor, orada başka bir ayağı var: Amerika.

Ruşen Çakır: Ama esas olarak, Türk kamuoyuna açıklama yaptığı zaman PKK'yı, yani YPG'yi kastediyor. Ama Şam yönetimi, onları terörist olarak görmüyor. Çok sevdikleri söylenemez ama terörist olarak görmüyor ve aralarında sürekli bir müzakere de var. Arabulucular giriyor. Kimi zaman Amerika, kimi zaman Irak Cumhurbaşkanı. Bir şekilde Barzani de işin içerisinde. Geçenlerde Fransız Dışişleri Bakanı, “Biz arabuluculuk yaptık” diye açıklama yaptı. Herkes bir şekilde bunu çözmeye çalışıyor, ama ne olacağı hâlâ belli değil. Bir de PKK'dan, Kandil'den gelen birtakım açıklamalar var. Onlar da şimdiden şartlar koşmaya başladılar. “Tamam, Öcalan açıklar. Tabii ki saygımız sonsuz, ama…” diye başlayan cümleler de başladı. Zaten zor olan bir durum, iyice zorlaşacağa benziyor. Ama tabii ki öncelikle Öcalan'ın ne diyeceğine bakacağız. Karayılan en son söylediğinde, video olayını satın almış, o da kabul ediyor, ama ‘’video da yetmez’’ diyor. Video tabii çok önemli bir adım olacak. Çünkü daha önce, Öcalan’ın söylediklerini birileri aktarıyordu. Ama şimdi doğrudan seslenecek. Muhtemelen Kandil’e de doğrudan seslenecek ve yanında da herhalde diğer tutuklular, hükümlüler olacak. Belki DEM Partili heyet de olacak. Gerçek bir ortamda ve kendi iradesiyle söylediğine emin olduğumuz bir olayla karşılaşacağız herhalde. Şimdi orada, ‘’videolu çağrı tek başına yetmez’’ gibi şeyler söylüyorlar. Öcalan'ın ne diyeceği önemli. Suriye konusunda ne diyeceği de önemli. Tabii en önemlisi, silah bırakma çağrısını açık ve net bir şekilde yapacak mı ve nasıl yapacak? Bunların hepsi önemli ama nasıl olacağı bilinmiyor. Bilinmeyenlere bir de Bahçeli'nin sağlık durumu eklendi.
Kemal Can: Bu süreç dediğimiz şey başladığı andan itibaren, bunun iç politik ve dış dinamiklerle ilişkili daha büyük bir paketin parçası olduğu üzerine çeşitli değerlendirmeler yapmıştık. Durum hâlâ öyle işliyor. Suriye büyük ölçüde önemli bir ayağını oluşturuyor. İç politikadaysa, daha çok, bir tür varlık sebebi olduğunu düşündüğü için Kürt siyasi hareketinin tabii ki buna kayıtsız kalması, hiçbir şey yokmuş gibi davranması, pek beklenir bir şey değildi ve buradan bir fırsat doğabileceğini, dolayısıyla zorlama bir iyimserlik üretme çabasının çok belirgin olduğunu görüyorduk. Ama artık, bu konudaki iyimserlik zorlamasının, başkalarını ikna etmekten çok, biraz kendini ikna etmek sınırına doğru gerilediğini görüyoruz. Tuncay Bakırhan’ın da söylediği gibi, herkes için artık bir şeyler görme, bir şeyler söylenmesini duyma ihtiyacı var. ‘’Sadece sürecin tarafları kendi aralarında bir şey konuşuyorlar, bu, kamuoyuna şeffaf bir şekilde yansımıyor’’ eleştirisi, süreci yürütmeye teşvik edilen kesimler için de geçerli olmaya başladı. Sürecin böyle bir tarafı var açıkçası.
Sen biraz önce işaret ettin; onun biraz daha altını çizmek isterim. Hakan Fidan'ın son konuşmasında, Bahçeli'nin rolü konusunu özellikle yeniden hatırlatması ve bilhassa alınan siyasi riske işaret ederek Bahçeli'yi telaffuz etmesi, bana çok rastlantısal bir şey gibi gelmedi. Erdoğan da baştan itibaren Bahçeli'yi takdir etmişti. Herkes Bahçeli'nin çıkışını takdir etti, ama sürecin bugün gelinen noktasında, Bahçeli'nin siyasi riskle beraber anılarak tekrar dile getirilmesinin bir anlamı olduğunu düşünüyorum açıkçası. Çünkü, hâlâ alınması gereken bazı siyasi riskler ve almaktan kaçınan birileri olduğunu düşündüren bir durum. Bu özellikle Suriye’yle ilgili kısmında. Sen de söyledin; On beş tarihi de çok telaffuz edilmişti, ama Şubat çok işaret edildi. Bunun da iki sebebi var. Sadece Şubat ayının çok lafının edilmesi değil, zaten açıkça hızlı gitmesi istenen bir sürecin, uzun bir boşluk içermesinin zorlukları yüzünden, bu ay içerisinde öyle ya da böyle yeni bir gelişmeye ihtiyaç var. Şu anda bu beklenen açıklamanın olup olmayacağını kestiremiyoruz, ama bir iki hafta içerisinde bir şey olmak zorunda. Bu olduktan sonra nasıl bir gelişmenin ortaya çıkacağını göreceğiz. Suriye cephesine dönünce, orada birkaç gelişme birden oldu. Ahmed eş-Şara geldi. Sen Türkiye’de hâlâ terörist listesinde diyorsun, ama daha önce Suudi Arabistan'a gitti. Yakın bir zamanda da Fransa'ya yapılan kongreye gitmesi bekleniyor

Ruşen Çakır: Macron çağırdı.
Kemal Can: Şimdi baktığın zaman, ortalıkta Türkiye'ye, “Sen teröristle niye görüşüyorsun?” diyebilecek kimse de kalmamış oluyor. Fransa, üstelik Ahmed eş-Şara doğrudan IŞİD’le irtibatlıyken, saldırıya uğramış bir ülke olarak ve muhtemelen koalisyonun üyesi olarak, Fransa'nın onu yasal temsilci gibi kabul ediyor olması, zaten Türkiye açısından bu tartışmayı anlamsız hâle getiriyor. İkincisi, eş-Şara’nın gelmesi etrafında, hem Batı basınında, hem iktidar basınında, mutabık kalınan ya da masada olan konular konuşulurken, hep bildiğimiz, SDG’nin varlık sebebi ve Amerika'nın desteğinin ana unsurlarından biri olan İŞİD'le mücadele meselesini Türkiye'nin üstlenmesi ve bunun karşılığı olarak da orada iki tane üs kuracak olması bilgileri sızdı. Bu bence önemli bir şey. Yine benzer biçimde, Afrin'de bir kontrol değişimi oldu. HTŞ açıkça SDG’yle müzakereyi üstlendiğini… Aslında Türkiye, HTŞ’yi, bir anlamda SDG’yi nötralize etmek ve onu Türkiye'nin tezlerine yakın bir şeye zorlama konusunda aktör olarak tayin etmişti. Bir yandan bu sürecin de bir yandan işlediğini görüyoruz. Dolayısıyla Şubat ayı hem Türkiye'de Öcalan'ın yapacağı açıklama açısından, hem de Suriye'de artık herkesin önünü göreceği bir kaba yol haritasının oluşması açısından da kritik ay gibi görünüyor. Dolayısıyla bu ay bitmeden, bu süreç meselesinin Türkiye'deki ayağında da Suriye’deki ayağında da, süreç, kendi devamı açısından yeni bir şeyler konuşulacak bir şey üretmek zorunda.

Ruşen Çakır: İşte bakacağız, önce Öcalan konuşacak, sonra…
Kemal Can: Öcalan, muhtemelen iki durum için de bir şeyler söyleyecek.

Ruşen Çakır: Evet, öyle olacak. Dün Gürkan Çakıroğlu’yla burada bir yayın https://medyascope.tv/2025/02/06/turk-milliyetcileri-yeni-surece-nasil-bakiyor-video/ yaptım. O, Türk milliyetçisi olarak süreci destekliyor. Şimdi ‘’ seküler Türk milliyetçileri’’ diye yeni bir kavram ortaya çıktı biliyorsun. Tam senin uzmanlık alanın. Mesela birisi “Şırnak'ta bizi destekleyen seküler Kürt dostumuz var, ama kendisi Türk milliyetçisi” diye bir yorum yazmış. Nasıl oluyorsa? Kürt, ama Türk milliyetçisi oluyor.
Kemal Can: Örnekleri var bunun.

Ruşen Çakır: Vardır ama hâlâ birileri Türkiye'de bu işin asimilasyonla, hani ‘’sen Kürt’sün, ama Türk’sün’’ zorlamasıyla olacağını düşünüyor. O anlamda Bahçeli'nin o çıkışı aslında bayağı önemli. Ben değişik vesilelerle Kürtlerle konuştuğumda, mesela Diyarbakır'a son gittiğimde, Bahçeli’nin bu çıkışının şokunu hâlâ atlatabilmiş değiller. kötü anlamda değil ama. “Bu bizim bildiğimiz Bahçeli değil mi?” diye şaşkınlıkla karşılıyorlar. Bahçeli’nin bazı cümleleri çok net ya, mesela, kardeşlik. Bir de en önemli husus şu: ‘’Kürt kökenli’’ değil, Kürt, doğrudan ‘’Kürt-Türk kardeşliği’ diye vurguluyor. Bence Bahçeli'nin yaptığı en önemli şey, o eşiği bir şekilde atlatması oldu. Devletin, yıllardır kendilerini Kürt gören insanların, birtakım beklentilerine cevap verme gibi bir arayışı var ya, onun dışında ne kadar eşit gördüğüne emin değilim, ama Kürt ve Türk'ün eşit yurttaş olabileceği bir çerçeve çizdi Bahçeli. Bu çok tarihi bir şey aslında.
Kemal Can: Evet ama, şimdi referans da vereyim: Tanıl'la (Bora) beraber Birikim dergisinin bu sayısında, biraz geçmişten de alarak yazdığımız MHP'nin Kürt meselesi bakışı yazısı var. Aslında o yazıda da işaret etmeye çalıştığımız gibi, MHP'nin, özellikle önceki çözüm süreci ve onun öncesindeki politik pozisyonundan mülhem, Kürt meselesiyle bakışı çok konjonktürel ve pozisyonel değerlendiriliyor. Ama aslında, Bahçeli, koyduğu perspektifle, tamamen rota değiştirip bakışını değiştirmiş değil. Onu yeni bir konjonktürde, yeni bir çerçevede tekrar ediyor. Aslında bir sürekliliği olduğunu da görmek lazım. Zaten Bahçeli'nin, ‘’Öcalan konuşsun ‘’dedikten sonra yaptığı iki grup toplantısında bunun çerçevesini, bunun, milliyetçilikle ilişkisini nasıl anlattığına, insanların, o şoktan dolayı, Bahçeli’nin söylediği şeyin çarpıcılığından dolayı, bunu hangi bağlamda söylediğine fazla dikkat etmediklerini düşünüyorum. O yüzden aslında bir süreklilik var. Yani birdenbire başka bir şey olmuş değil. Başka türlü bakmaya başlamış da değil. Kardeşlik meselesi de bu anlamda yeni değil. Ama o kardeşliğin koşullarını belirleme açısından da perspektif çok değişmiş değil.
Ben yine şunu referans vereceğim: Hakan Fidan da konuşmasında, Bahçeli'nin tutumunu ‘’gerçek milliyetçilik’’ olarak tarif ediyor, orada onun altını çiziyor. Zaten bağlamı da, Bahçeli'nin, milliyetçiliğin ve şu andaki koşulların gereği olarak kurduğu şeyi pas geçmemek gerekiyor. O oturttuğu bağlam bence önemli. Dolayısıyla biz anlık çıkışlar, pozisyonlar konusunda genellikle siyaseti okumaya çalıştığımız, süreklilikleri biraz göz ardı ettiğimiz için, bu, gözden kaçıyor. Ama öyle bir tarafı var. Fakat bu sürecin bundan sonra devam ediş biçimi, dediğim gibi bu ayın içerisindeki gelişmelerle belirlenecek. Bence, senin de söylediğin gibi, Bahçeli sağlık sorunları nedeniyle bir iki grup toplantısına katılamayacak belki, en azından istirahat etmesi gerekecekse, böyle bir şanssızlık da olacak. Çünkü muhtemelen önemli birkaç grup toplantısı konuşması daha olacaktı. Tabii tıbbi veçhesini bilmiyorum, belki de çok hızlı toparlanıp, önümüzdeki hafta konuşabilir. Çünkü Ekim ayı içerisinde, özellikle son birkaç grup toplantısında konuştukları şeyler, bu anlamda çok kritikti. Dolayısıyla, bu ay konuşacaklarına da herkes dikkat kesilecekti. Belki hızla sağlığına kavuşup konuşabilir de, onu bilemiyorum.

Ruşen Çakır: Göreceğiz. Evet, ‘Haftaya Bakış’ı burada noktalıyoruz. Haftaya tekrar buluşmak üzere, iyi günler diliyoruz. 



Destek olmak ister misiniz?
Doğru haber, özgün ve özgür yorum ihtiyacı
Bugün dünyada gazeteciler birer aktivist olmaya zorlanıyor. Bu durum, kutuplaşmanın alabildiğine keskin olduğu Türkiye'de daha fazla karşımıza çıkıyor. Halbuki gazeteci, elinden geldiğince, doğru haber ile özgün ve özgür yorumla toplumun tüm kesimlerine ulaşmaya çalışmalı ve bu yolla, kutuplaşmayı artırma değil azaltmayı kendine hedef edinmeli. Devamı için

Son makaleler (10)
16.02.2025 Bahçeli iyi, Erdoğan kötü polisi mi oynuyor?
10.02.2025 Kürt sorununun çözümü için neler gerekli? Prof. Mustafa Erdoğan ile söyleşi
09.02.2025 Bu AK Parti’nin İstanbul’u geri alması çok ama çok zora benziyor
07.02.2025 Haftaya Bakış (253): CHP'de adaylık tartışması | Öcalan'ın açıklamasını beklerken
07.02.2025 Seçmenin siyasete ilgisizliği devam ediyor: Burak Bilgehan Özpek ile söyleşi
06.02.2025 AKP oyları yeniden düşüşte: Hatem Ete ile söyleşi
05.02.2025 Transatlantik: Trump gözünü Gazze'ye dikti | İran'a ABD'den maksimum yaptırım | Eş-Şara'nın Türkiye ziyareti
03.02.2025 Meral Danış Beştaş anlatıyor: Türkiye Kürt sorununun çözümüne ne kadar yakın?
02.02.2025 İmamoğlu mu, Yavaş mı, ikisi birden mi yoksa hiçbiri mi?
30.01.2025 Suat Toktaş gazeteci olduğu için tutuklandı
16.02.2025 Bahçeli iyi, Erdoğan kötü polisi mi oynuyor?
22.09.2024 Ruşen Çakır nivîsî: Di benda hevdîtina Erdogan û Esed de
17.06.2023 Au pays du RAKI : Entretien avec François GEORGEON
21.03.2022 Ruşen Çakır: Laicism out, secularism in
19.08.2019 Erneute Amtsenthebung: Erdogans große Verzweiflung
05.05.2015 CHP-şi Goşaonuş Sthrateji: Xetselaşi Coxo Phri-Elişina Mualefeti
03.04.2015 Djihadisti I polzuyutsya globalizatsiey I stanovitsya yeyo jertvami. Polnıy test intervyu s jilem kepelem
10.03.2015 Aya Ankara Az Kobani Darse Ebrat Khahad Gereft?
08.03.2015 La esperada operación de Mosul: ¿Combatirá Ankara contra el Estado Islámico (de Irak y el Levante)?
18.07.2014 Ankarayi Miçin arevelki haşvehararı